11 Mayıs 2012 Cuma

MEYVE VEREN AĞAÇ TAŞLANIR


Büyüdükçe öğrendim ki meğer bu deyim hayatın kendisiyle ne kadar da örtüşüyormuş. Bütün atasözleri ve deyimler gibi o da zamanın imbiklerinde damıtılıp ortaya çıkanlardanmış.


İnsanın içindeki haset etme ve kıskanma duygusu çığrından çıkmaya başladığı zamanlarda kendisine ya da karşısındakine zarar vermekten zerre kadar imtina etmez hale gelebiliyor.
Gözü kararıyor, içindeki hırsı dizginleyemiyor.
Haset eden insan hayatı bir savaş gibi gördüğünden olsa gerek, bu savaşta yenilebileceğini ve bu savaşı kaybedebileceğini varsayıyor.
Yenilmemek adına da elindeki bütün silahları kullanıyor.
Hileler, şikeler, dopingler, yağcılıklar, yalakalıklar, bildiği her ne kadar desise varsa hepsini kuşanıp savaş meydanına çıkıyor..
Bütün bu silahlarına rağmen ‘düşman'ıyla başedemediği zamanlarda da düşman gördüğüne çelme takmaya, bel altından vurmaya, çamur sıvamaya, taş atmaya başlıyor...
Kendisini birisinin ya da bir olayın karşısında güçsüz hissettiği durumlarda yapıyor bunu aslında. Kendisi farkında olmasa da, bütün bu hileler ve bütün bu taş koymalar sadece onun kendi güçsüzlüğünü gösteriyor.

İnsanları taşlayan insanlar da bütün bunlara harcayacakları enerjiyi kendi iç dünyalarını geliştirmeye harcamış olsalar, her zaman iyinin de iyisi olabileceğini, bükülemeyen bir bileğin öpülmesi gerektiğini ve takdir edebilmenin de bir erdem olduğunu anlarlardı.
Görüyorum da; kendilerine güveni olmayan insanlar genellikle diğerlerinden daha yukarıda olabilmek adına kendilerinden yukarıda olanların eteklerinden tutup onları aşağıya çekeliyorlar. Aşağıya çektiklerinin üzerine basarak ulaştıkları mertebeyi de hak bayram sanıyorlar ve çok yanılıyorlar...

Kısacası İt Ürür Kervan Yürümeye devam eder…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder